Pazartesi, Ağustos 21, 2006

dur ve sus

En verimsiz yazın son evresine geçiyorum işte. Yarın son gecem burada. Bitiyor o saklayan, koruyan, özüne, kendine baktıran, insanlara, doğaya, aileye odaklayan günler. -Bunlar tabii yapabilecekleri, yaptırması gerekenler ve büyük bir başarısızlık örneği olarak fos çıkanlar-

Ufacık da olsa bir izolasyon bekliyorum kamptan. Biraz biraz kafamda dizili işler olmadan doğanın sesini dinlemeyi umuyorum.

Ve düşünüyorum bunca zaman hayal edilenleri. Her şeye zaman bulabilme ideallerimi. Süper iş kadını, ama süper sivil toplum örgütü çalışanı, ruhsal gelişim uzmanı, sportif bir sanatçı.

Evet ben her şeyi istedim belki, her gördüğüme özendim belki ya da gerçekten içimde o potansiyeli bir an/bir dönem için de olsa hissettim.

Geçmişim hep onaylayan, takdir eden, övgüler yağdıran yüzler/gözler dolu. Ne mutlu! Hep olması gerektiği gibi bir çocuk/kız/insan olmak vardı hayatımda. Gıpta edilen, parmakla gösterilen. Her zaman en tepedeydim yahu, hep el üstünde tutulandım.

Şimdi bakıyorum kendime. Eskisi gibi beni özetlemekte kullanacağım başarılar yok. "Bunu, bunu yaptım. Bunu, bunu yaşadım. " lar yok. Belki birkaç ufak kalıntı eski sıkıntılardan, mücadelelerden. Ama bu kadar, hepsi bu kadar.

"Ne yaptın bunca zaman?"

Bilmem. Ama ne yapmaya çalıştığımı, ne yapmak istediğimi hep bildim ben. Peki yapabildim mi? Koca bir hayır, koca bir boşluk. Reddedilmese de kabullenilmesi her an daha da ağırlaşan bir layık olamama hali. Kime? En çok kendime, hayallerime, beklentilerime, bildiklerime, yapabileceklerime. Devamlı bir ihanet kendime, devamlı bir azla yetinme, fazlasını istese de yapamayacağını bilme hali, devamlı bir kısıtlama, devamlı bir damla gözyaşı kenarda köşede. Son üç ayın özeti büyülü, tek tük anlar çıkarılırsa böyle.

Demek ki Ankara sorunların çözümü değilmiş Sezen. Sen yine aynı eksik, aynı "ukte", aynı gözlerde özlem yaşları, kalpte görüp heyecanlanma çarpıntıları, ağızda bir "Dövmek lazım böyle insanları".

Erteledim ben bugüne tüm oldurmalarımı. Şimdi doya sıya ağlayamayan, haline üzülemeyen, sadece teslim olan, kendi ağzına sıçsa da, sıçrayamayan, arzuyla yanıp tutuşsa da saldırgan planlar yapamayan, egosunu yeneceğini düşünürken aslında sadece duran, duran, duran bir Sezen var.

Yazlık hikayesi bitiyor işte. İlk kez bu kadar boş, bu kadar "karar"sız. Oysa ki düşünülecek, yazılacak, ortaya dökecek ne çok şey vardı. Hepsi içimde, bende kaldı. Hiçbir şey değişemedi, sadece kötüledi. Tüm tuzaklara düşüldü, tüm hatalar tekrarlandı, üstüne üstlük eski başarıların b sine ulaşılamadı. Her yönden kayıp, her yönden erteleyen bir ay geçti.

Bırakıp durmaya devam. Yeni Sezen le tanış, eskiyi unut ve yorma artık. Hepsi bir ilüzyondu demek ki. O giden-alan hallerini sadece sen gördün/gördüğünü sandın belki. Sana güvenen, destek çıkan onca gözü sadece dilinle mi kandırdın? Nasıl ikna oldular her halükarda başaracağına, her ortamda ayakta kalacağına? Haydi kendin inandın, onlar nasıl bunca zaman savundular seni? Onlar niye bu oyuna alet ettiler kendilerini?

"....yim, ....yim. En çok da ...ıma güvenirim. Özellikle ... de çok iddialıyım."

Yersiz böbürlenmeler bunlar bayım, ne olur zamanınızı benimle harcamayın.

"Ah evet en iyi yaptığım şeydir ..., sana da ....nı tavsiye ederim. Özellikle .... konusunda gerçekten tecrübeliyim, dur sana anlatayım nasıl ..... yapılır"

Kanma bana şekerim, ben hep böyle atar, tutarım.

----

Elimdekiler listesini yenilemek gerek. Son yılları, ayları gözden geçirmek, yüksek ideallerle, yalanlarla elimden iki üç küçük beceriyi de kaçırmamam gerek. Kabul etmeli artık, böyle giderse hepsini bırak, hiçbiri olmayacak. Sezen hep bakacak ve ağlayacak, duracak ve sövecek. Böyle giderse sevgi hep geriye dönüp bakınca görülen arpa boyu yollarda dibi delik kovalardan yerlere saçılacak.

Aslında bıraksalar yatsam ben, sadece yatsam ve hayal kursam. İnan en iyi olduğum konu bu. Hayallerde kaybolmak ve gerçekten uzaklaşmak. Sonra yapılacak bir iş varken onu kafamın en pasif bölgelerinde beni zehirleyecek, ama hareketlerimi etkileyemecek şekilde hapsetmek. Ha bir de çok güzel ilham vermek ve cesaret, başlama/ilerleme gücü, moral. Başkalarına güç, kuvvet olmak. Bunları yapayım ben bırak, bırak benden beklemeyi/istemeyi. Bırak yapamayacağım listeleri önüme sürmeyi. Tam olma hayalleri ütopik, zihnimin tamamını kullanmak da beni aşar, zaten tevekkülle teslim için ne yapmışım ki bugüne kadar?

Bırak, verdiğin tüm sözleri bırak.

(Güçlü değilim sandığım kadar, ne olur artık beni rahat bırak.)


----son dakika editi:
Elsa kişisi yazıma şu yorumu eklemiş de ben salak gibin silivermişim onaylamak yerine:

bu yazıda o kadar kendimi hissettim ki...

bir de hazır editlemişken ben süper oldum olm kampta. taze kan, taze heyecan, taze her şey birden, bütün, toplam.
umarım ki fotolu bir tatil özeti yaparım yakın zamanda.
özendim moskavadakinin anbean, günbegün fotoromanlarına :)

Cumartesi, Ağustos 19, 2006

zıpıv

Hayat güzel!

Yine aynı sebeple kıkırdıyorum ben bugün. Bu seferki ?zafer? daha büyük ama :)
Kumsalda depar attıracak kadar ?zihnimde :P- gaz verici. Bir yandan neye/niye diye sorgulatıcı, frenleyici, aynaya saf saf bakmayı gerektirici. Ama toplamda süper eğlenceli :)

Dün gece gazının hala devam eden etkileri var bir de. Hemen bir özet sunayım: Botla açılmak, site halkı tarafından kurtarılmak -botta yer değiştirmemizi ve yamuk yumuk ilerleyişimizi imdat çağrısı olarak mı algıladılar?-, yokuş aşağı-yukarı bot taşımak, iskele bacakları arası çarpmalı slalomlar, üstüne bir buçuk saat yüzme, sonra daha bir de yetmemiş gibi seneler sonra gaz basket maçı, üstüne de az geldi diye gece yokuş yukarı-aşağı arşınlamak yolları. Hala ağrıyor her yanım, şükürler olsun ki :) Kaslarının ağrıdığını, vücudunun çalıştığını hissetmek gibisi yok. (Da da damm! Sporkadın!). Yanlış anlama, ayda yılda bir oluyor da onun sevinci :)

Geceyi en son Ispartalardan ışıl ışıl bir sesle ve üstüne tatlı bir kızıl kıvırcıkla -tadımlık :)- kapatmak.

Verimli bir yaratım sürecini de ekleyeceğim umarım ki. Oluyor yahu bir şekilde, ağır ağır, beklenenden yavaş, ama oluyor.

Yine kahvelendi bugün, o fenaydı!

Acayip gazlardayım yine. Rusça dersi haftada iki, okuldan İspanyolca, haftasonları hem aikido, hem yoga, üstüne bir de hali hazırdaki iki görev ve bunların gaz toplantıları eklenince nasıl olacak bakalım. Haftanın her günü 18-22 arası, haftasonları da toplamda 10 saat feda edilecek en kaba hesapla. ?Puhahhaha!? türü seslerle ve pek alışılmadık yerleriyle gülebilir bunları okuyan görünmez hedef kitlesi. Ha eğer gülmüyorsa da gülsün yahu, gülsün çünkü şimdiye kadar yazılanları okumamış, beni hayatında hiç görmemiş iyimser insanlara (BELKİ) mantıklı gelebilir tüm bu planlar. Ama benim bünyede pek bir sırıtıyor bu idealizm kokulu ütopyalar. Olsun varsın, geçmiş deneyimleri silip atmayı ve temiz sayfaları hep sevdim. Önceden belli gereksinimler kalın siyah bir kontürle belirlenmiş olsa da, gerisi az biraz özgürlük tanıyor bana. Haydi hayırlısı!

Perşembe, Ağustos 17, 2006

son saatler

En son makyaj yapışım üzerinden sanırım on günden fazla geçti ?oha lan nasıl da hızlı geçiyor be günler!-

Ay şimdi sen fondötendi, kapatıcıydı falan sanarsın hemen. Yok be yok, göze kalem (alta değil, azıcık üste), hafif koyu gri üstü belki biraz bordo far, şıkır şıkır parlamayayım diye pudra ve ta taaam süslü szn imiz hazır!

Evet, gereksiz özel hayat detaylarını meraklı melahat görünmez hedef kitlesiyle paylaştıktan hemen sonra, dün cereyan eden, en son 13 yaşlarındayken bulaştığım ilginç aktiviteyi size takdim etmek istiyorum: Kardeşin biz yüzerken iskeleden denize uçan terlik tekinin peşinde bikinili halimizle parmaklıklar aşıp kayalıklara tırmanıp türlü organik/inorganik atıklar üzerinde ilerleyerek bizim dağlık yazlık beldemizin güzide kıyılarında umut dolu bir arayışa sürüklendik. Parmak arası terliklerimizle yaptığımız hiking in sonucu hüsrandı ama kendimi ?Macera dolu Amerika? şarkısının herkesin dilinde olduğu dönemlerde peşime taktığım kızlarla oradan oraya atlayıp zıprlarken gördüm yine.

Burada ufak ot düşelim: Genellikle geçmiş anılarım, hele de yazlıkta vuku bulmuşsa olanlar, utanılacak, sıkıl(ın)acak, mümkünse bir daha uzun süre hatırlanmaması gerekecek salaklıklarla doludur. Bu açıdan ilk kez gülerek ve ?olm var yaa...?larla süslenerek anlatılıp tekrar yaşatıldılar. Burada bahsi geçmese olmazdı yani. (Dün tam yayınlayacakken silindi de, ben azimle yine yazdım, süperim!)

Tüm bunların dışında saat yine 2, ben yine iş güç zavallısı halimle ekrana uykulu/kahveli gözlerle bakmaya çalışıyorum ve evet bildiniz, gözlerim seğirmeye yeltenmekte. Kim derdi ki yazlık ortamlarda laptop karşısında usun sabahlarda kahveli/panik ataklı günler geçireceğimi? Yani geçen sene bunları diyen olsa, gülmekle kalmaz, pataklardım da. Yanımda getirdiğim onca kitap okunmadan kaldı haaa, ben yetişmesi gereken işleri umursamadan sabaha karşı 3te filme başladım haaaa, ertesi gün gelecek cici misafire rağmen son saatlerimi havuçlu-cevizli kek ve mozaik pasta yaparak geçirip şu anda teslim aşamasına gelmesi gerken işleri yine savsadım haaa! Yok artık, çüş deve! ?pardon, pardon!-

Asıl ironik olan bir yandan da zaman yönetimi ve hızlı okuma eğitimi alıyor olmam internet üzerinden. Kafaya inen balyozların haddi hesabı yok. Çok şükür yapmamak gereken her şeyi ve amacıma ulaştıracak her tekniği biliyorum da, çok güzel duruyorum yahu.

--------

Rüyalarda garip hesaplaşmalar var. Niye, neye unutalı yıllar olmuş kırgınlıklar, her uyanışta bilinçaltı seviyesinde kusuşlar eşliğinde bilincime taşınıyorlar. Sanırım bu sabah 7ye uzanan geceler sonlanmalı ve düzgün düzenli mümkünse radyasyondan uzak doğaya yakın daha bir tatilimsi/dinlencemsi hallere geçilmeli. Final bıkkını, kahve kuskunu szn e böylesi geri dönüşler, simüle hayatlar yakışıyor mu hiç?!

---------

Bir Ankara meleği, aileden/anneden can yoldaşı Dubai? ye gidiyor iyi mi!? Uzaktaki bir çatlağın dediği gibi benimle tanışan hrkes yurtdışına kaçıyor yahu :P Bir de ?Ay Şubat tatilinde bekleriz? türü sanki iki sokak ötedeki evine çağırıyormuş gibi kmlerce ötedeki yabancı kültürlere davet edişler çok tuhaf geliyor be. Yani hayatımda iki kez yurtdışına çıkmış ve ikisinde de aynı şehre gitmiş bir insanım. Ağır olun, şoka sokmayın adamı.

Bitti...

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

sadece

İçimde pis bir hava var
Camları açmak gerek

"."lı ","

Sana her uzanışımda aynı boşlukta uyanıyorum.
Varacağım yeri tanıyorum, ama gidiş yolunu çıkaramıyorum.
Hep sonuçlarım belli, yöntemlerim tartışmalı olmuştur zaten.
Nereye gideceğimi ilk varoluştan beri bilen, ama iş yola koyulmayı gerektirdiğinde ardına saklanacak taşları en iyi seçenim ben.

Hep böyle miydim?
Hiç aksi olamadım mı?

Oldum oldum, inan bana çok parlak zamanlarım da oldu.
Bilmekle kalmadım, yaptım.
Ve orada da durmadım, öğrettim.
Şimdiyse sadece konuşurken üretkenim.
İddialarda, savunmalarda zenginim.

Kendinizden gizli kaçış modelleri üretme sanatı.
İşte bu konuda en verimli uzman benim :)


?Yanımdasın biliyorum, ellerim ellerinde hissediyorum.?
Bir sen varsın koşulsuz destek, anda kurtarıcı.

-Bir kahve olsa da içsek, bu ne uyku be kardeşim!?

Pazar, Ağustos 13, 2006

son çığlık

Yaz yaz sil.

Yaz yaz sil.

Yaratıcılık ya da paylaşma arzusu değil ölen. İçerik çok kaygılı, sıkıntılı. Hoşnutsuzluk ve yusufluk bir arada. 15i yaklaştıkça artıyor gerilirim.

Ciddi ciddi sorguluyorum son günlerde. Büyük harflerle yazılan o ?İŞ HAYATI?nı. Sadece para mı beni gelecek hayallerimdeki ofislerde harcanacak gri saatlere iten. Son beş yılı hayallerimde hayatımızı nasıl zenginleştireceğimi, nasıl nefes almadan çalışacağımı, özgürlüğümü kazanıp bol keseden dağıtacağımı düşünerek geçirirken aslında özümü değiştirdim bile bile? Sona yaklaşıyorum gün geçtikçe. Her anda değişir hayat, kişiler ve kararlar. Biliyorum evet. Ama kararların bedelinin en az olduğu şu günlerde ?ki her geçen gün biraz daha geç kaldığım gerçeğini atlamamak gerek- sonradan pişman olmamak adına zorluyorum kendimi.

Açık açık konuşalım şimdi. Yaz rehaveti içinde, sadece kendim ve doğayla baş başa kalıp sporun, güneşin, kahkahaların tadına doyacağımı, arınıp yükseleceğimi umduğum günlerin böylesi bitmek bilmeyen, her an zihnimde çöreklenen sorumluluklarla kısıtlanmasına öfkeliyim. Her anıma yayılıyor bu huzursuzluk. ?Layıkıyla yapamayacaksam hiç başlamam karrdeşimm!? mantığımın acısını çekiyorum hala. Zorunlu kalışlarda yarım yamalak sonlandığımı defalarca anlatmıştım zaten. Hal böyle olunca memnuniyetsizliğim senelere yayılıyor. Ve sorunum gözümde daha da büyüyor.

Kendimi kandırmışım bunca sene?!

Kendime güvenimin ne yersiz, ne desteksiz olduğunu anlıyorum son beş senedir. Yaparım, ederim, aman çocuk oyuncağı dediğim ne varsa yüzüme gözüme bulaştı yahu. Sebeplerine eğildikçe birikiyor gözümde yaşlar. Belki sorun adlettikçe derinleşiyor kuyu, takıntı haline geldikçe korkum büyüyor. Aslında ne kolay, ne zorlamasız çözülecek onlarca sorunun, ulaşılacak sürüyle hedefin ne kadar uzak, ne kadar Kaf Dağı ardında izole olduğunu görüyorum. İkazlar geliyor dağdan, taştan, topraktan ve ben sadece ağlıyorum.

Mutluluk, memnuniyet, sevinç, paylaşım. Var bunlar her anda. Güzellik hissi hep var. Ama kontrolsüzlük, andaki gevşeklik ve kendimi boğarken uzayan ertelemeler benliğimi simsiyah bulutlar gibi ele geçiriyor. Öyle hızlı ve derinden yayılıyorlar ki! Ve yaşanan anda öyle sinsice arkama saklanıyorlar ki! Gelen tepkilere, çığlıklara sadece ?Yahu dert etmee, hallolurr!? larla karşılık veriyorum. Ama on dakika sonra çörekleniyor o acı nefret. Kendime ve tüm hayata yayılıyor. Artık öyle derin ki, insanlarla arama giriyor. Sevgimden önce çağrıştırdıkları hatalarıma odaklanıyorum. Duygularım gölgeleniyor, hiç suçu olmayanlara sıçrıyor.

Konuşurken, tartışırken, geleceğe yönelik planlar kurarken tüm çekim eklerim bilinç ve farkındalık kokuyor. Oysa son beş senedir ne dediysem yanlış çıkıyor!!! Hep tersi oluyor!!! Nerede başladı bu çöküş, nerede kaybettim ruhumu? Ben sandığım szn hep uydurmaca kılıklar mıydı, içinde gözüme güzel gözüktüğüm? Hiç kendimin ve çevremin gözünde canlanan szn olamadım mı yoksa? Her anım hedefleyip başaramadıklarımla mı dolu? Ne zaman dağıldım, nasıl toplayamadım? Neden hala sürüyle odağa, cisme, etkiye, insana bağımlıyım? Gidenlerin arkasından acı çekmedim hiç, yerlerine yeni geldi ve yabancılık hissetmedim. Herkes geçti oturdu, kimseyi kapıda bırakmadım. Anlaşılan kişilere değil, bendeki ortak yansımalarına bağımlıyım ben. Ya da yalnızlıktan uzak her ele muhtacım.

Bir yerde bir yanlış var. Bir yerde bir hata. Ya tam bulacakken gözümü kapıyorum korkuyla ya da hiç aramaya başlamadım. Ama artık sabrım da, feda edebileceklerim de tükeniyor yavaş yavaş. Çırılçıplak ortada kalakalmama az kaldı. Ve elimden tutacak kimse yok. Çünkü kimsenin çözümü uygulanabilirlik vaadetmiyor. Kimse yeterince güven ve ilgi gösteremiyor. Benimle benin arasındaki duvarı kıracak kadar gücü, desteği kimse sağlayamıyor. Ne çok engel aşmış, ne çok taş yemiş szn, seneler sonra ilk defa aynı hataları milyonuncu kez yaptığı halde uyanamıyor. Oysa ki görmek yeterdi çözmek için. Biri yanlışsa, diğer yol sonuca çıkardı. Şimdiyse elim kolum bağlı. Kesin çözümler bile uygulanabilirlikten yoksun. Gelecek korkulu, geçmiş kaçılası, şimdi bunaltıcı. Sadece boş boş oturmayı özlüyorum ben. Yatmak öylece ve saatleri akıtmak. Baskısız, hedefsiz, giderek otlaşan bir rahatlık. Bunu özlüyorum evet. Sanki biraz otluk tüm dertlerimi çözecek gibi, sanki hayat, geçen günler giderek daha fazlasını benden alıp götürüyor gibi.

Çevreme çözüm bulmak, ağlayanları güldürmek, bozuk moralleri sihirli değneklerle iyi etmek ne kadar kolay, ne kadar sonuç garantili. Oysa kendime dönüp baktığımda dipsiz kuyular ve çözümsüz sorunlar yumak olmuş zıplıyor her yerde. Ne yakalanması mümkün, ne ayrıştırılması. Oturup düşünemiyorum bile artık. Kalemi, kağıdı elime alıp tartışmaya bile zaman yok.

Son iki yılın özeti: Zaman yok!

Yaptığım bütün planlar eksik, koyduğum tüm hedefler gerçekdışı. Şu an bile yazdıkça erteleniyor hedefler. Gece 3te kalkıp kahve yapma ihtimalleri zorlanıyor. Ne kadar kaçış odaklıyım Tanrım! Bir yerde bir bağlantı koptu ve yerine hiçbir şey konmuyor!

Perşembe, Ağustos 10, 2006

sıkıcı bir ben boşalımı daha

Unuttum sözlerimi. Düzenli dizilerimi. Kelimeler koşar, çarpışır ve bütüne varırlardı bir zamanlar. Sanki şimdide kocaman kopukluklar var. Bugün de bir şeyler kırıldı içimde. Belki her zamankinden çok geçen bir yıla kıyasla. Kırgınım ve tamir edemiyorum bu sefer. Çünkü halledilmesi gereken işler, öncelikler var kafamda. Mor-turuncular diyarında yaraları sağaltmaya gitmeme engel oluyorlar. Bahane diyorsun değil mi? Ama yetişmiyor işte işler. Tam ve bütün olsun diye ertelerken son anda yarım yamalaklara kalmaktan bıktım artık. Belki önce bu yarayı sağaltarak başlamalı işe. Ama fırsatları koşarak kaçarlarken görebiliyorum ben. Usulca yanıma yaklaştıklarında da aklım bir başka kaçan fırsata takılmış oluyor belki de kim bilir. Ama bir şey kesin, içimde uzun süredir böylesine hıçkırıklar yankılanmamıştı. Bağırıp çağırıp kırıp döküp boşaltamayacağımı biliyorum. Evrene tüm bu pisliği atamayacağımı da. Ve canımdan bir parçayı beni kanattı diye incitmenin de alemi yok. Ne kadar kışkırtıcı, ne kadar zorlayıcı olursa olsun şartlar, olumluya çeviremesem de olumsuzun dışavurumunu önlemeliyim. O büyülü yükselişlerin üzerinden sadece birkaç ay geçmişken içimde bu kadarına yetecek gücü bulmalıyım.

Çarşamba, Ağustos 09, 2006

yazmak için yazmak

zamansızım yine.
bugün bir eski zaman dostunun dediği gibi "Peki sen bütün bir sene naptın???" diyorum kendime. Stres artıyor geri dönüş yaklaşırken, son kendime aitler tükenirken. Belirleyiciliğimin azalacağı, kararların giderek ağırlaşacağı Ankara günleri yaklaşıyor. Ya grileşecek tenim, ya da özgürlüğe düşkünlük ve isyan galip gelecek. Ortayol bulma ümidim söndü gitti. Ya radikal değişimler ve rest çekişler ya da süper uyumlar, bukelamun halleri bekliyor beni. Son dakika golü de seneyi açma anahtarı olarak duracak elimde. Kilide uyacak mı -of nasıl bir apaçık göndermedir bu?!-, yoksa zorlamaya rağmen yerine oturmayacak mı? Dünden sonra pek bir umutlandım ama heyecan/beklenti itinayla sıfırda tutulmakta. Ay aman neme lazım :P

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

çok gülen çok ağlarmış?

ruhum yoruldu be.
bir sürü farklı yüzde bir sürü farklı yara canlandı bugün. gelip giden, eve gözyaşlarını taşıyanların ardından bir baktım ben de hüngür şakırt hallerdeydim. onlar ferahladı çıktı, bana ağırlıkları mı kaldı nedir?
sağ ol melis, tek pohpohlayan olduğun, yanlış-doğru ışık saçtığın için. ama ihtiyacım olan bir fener değil. yaratan olmak gerek. izleyen değil.

-------

mustaa hakkında her şey. hala iç acıtıyor, bunca dalga içinde, bunca saçmalık eşliğinde izlenmesine rağmen. içte bir yerleri dağlıyor. geçecek mi tüm bunlar? -geçiyor mu desem?-

-------

yalan ve sigara olmayan bir dünyaya!

-------

benim olmayan hayatlar özlemek amaç edinilmemesi gereken bir enerji törpüsü. bunu bir yere yazmalı, her gün tekrar okumalı.

Perşembe, Ağustos 03, 2006

olacak -oluyor de oluyor

hayat elimden kolumdan tutup oraya buraya çekiyor devamlı bu aralar. yarın duracağım misal bir iki dakika. bakacağım ne olmuş. ona göre anlayacağız yol mu gittik, yerimizde mi saydık. o zaman çıkacak meydana asıl sebep, asıl sonuç.
köklü değişiklikler zamanı, sanırım sözlerle dövülmek, kendini dürtüklemekten daha etkili. yorucu, ezici, kırıcı ama etkili.
iş başa düşünce, son dakikada kayıplara karışan ben, adam olmayı umuyorum bu sefer yürekten, gerçekten.
bir süredir yoktu bu his. geri geldi. bir başlangıç.
şimdi pratikte hızlandırmak kaldı süreci. dene, yanıl atmalı bir tutam, bir iki sil baştan doğramalı. tuzu, biberi yerinde ayarlansa, olur biter bu iş.

enerji. sevgi. ışık.
olacak başka yolu yok.